14 Kasım 2009 Cumartesi

KUĞULAR KÖR EDER

KUĞULAR KÖR EDER


aslında bir yazı yazmalıydım ama nedense yazmaktan vazgeçmek üzereyim.. hani her zaman bir direnç vardır.. hani fen bilgisi derslerinde gördüğümüz türden dirençler işte...hayatta o kadar çok direnç, o kadar çok sürtünme vardır ki neredeyse tüm enerjimizi bunu aşmak için kullanmak zorunda kalırız.. önce bilgisayarı açmalısın, sonra internete girmeli falan filan...ama hepsinden önce fişi prize takmalısın.. ne kadar yorucu olduğunu düşünebiliyor musunuz?..ve bir sürü alternatiften vazgeçmelisin de.. sonuçta zor da olsa hayatın karşıma çıkardığı tüm dirençlere karşı yine de kendime süper iletken (daha iyisi şimdilik icat edilemedi) bir ortam yaratmayı başararak karşınıza çıkmayı başardım..şu an sizinle sürtünme katsayısı çok düşük bir yerden kontakt kuruyorum..
yani rahatça yazabilirim.. bu sizi çok ama çok ilgilendirmiyordur ama sonuçta yapmak istediğiniz bir sürü şey için dirençlerle karşılaşıyorsunuz.. bunların çoğu farketmediğiniz küçücük şeylerdir yani hani kahrolası töreler(!) gibi kolaylıkla muhalif bir tavır sergileyemeyeceğiniz küçüçük dirençlerdir.. yazı yazarken elektriklerin kesilmesi gibi bişey.. ve bu tamamen içinde bulunduğun ortamla ilgili..aslında anlatmak istediğim şey süper iletkenlerin faydaları değildi..
ama nedense yazı bu yönde gidiyor işte.. galiba yıl 1557 idi.. robert record adında bir ingiliz insanlığa kötü bir hediye verdi..(=)'i icat ediverdi.. bu tıpkı saatlarde 1458'de zembereğin icadı gibi yada mekanik dokuma makinesinin icadı gibi bir icattı işte.. kötülük bunu neresindeydi..galiba onun zihinlerimizde yarattığı şey kötüydü.. hayatta 1557 ye kadar kimse herşeyi bir eşitlik ya da bir sonuç için yaşamıyordu..yani herşeyin bir sonucu olmak zorunda değildi.. yani yaşadığımız dünyaya pragmatist bir anlam kazandırdı = in icadı.. amaca ulaşmayan hiçbir şey yapılmamalıydı..çünkü anlamı yoktu.. bir sonucu yoktu..ilkokuldan beri elmayla armudun neden toplanamadığını merak etmekteyim.. ve hala cevabını bulabilmiş değilim.. yani bir aşk düşünün muhakkak ki arada dört işlem olacak ve sonuçta bişiy olacak.. aslında hayatta yaşadığımız hiçbişey de zannettiğimiz gibi rüyalar yok hep bir geometrik bir şeklin içinde (en sevdiğim geometrik şekilde yamuktur en gerçekçi olmasından ve en sevmediğim de üçgendir bu üçgen vücutlu olma idealinden dolayı) dönüp duruyoruz.. aramızdaki tek şeyse aslında bağıntılar, denklemler biz gerçi bunu sosyalize ederek ilişki diyoruz ama olan basit bir matematik işlem işte..kimi zamanlar bilinmeyenler artıyor kimi zamansa 2 kere 2 kadar basit oluyor herşey..şu ana kadar söylediğim keşke böyle olmasa adlı bir iyiniyet çabası ama sonuçta yaşadığımız hayatlar rasyonel olma iddiasında bir kişinin irrasyonel olması hiç bir şeyi çözmüyor.. hayatımızdaki matematiği aşabildiğimizde herşey daha güzel olacak gibi geliyor bana..aslında anlatmak istediğim matematikten hoşlanmadığım değildi..ne de olsa mikro dalga fırınları, kadınların ellerinin bulaşık ve çamaşır suları içinde yok olup gitmemesini ona borçluyuz.. çocukken benim böyle bir fobim de vardı..bir gün annemin ellerinin bulaşık suyunun içinde kaybolacağı ve elsiz bir annem olacağı korkusu..yani psikolojik bir borcum da var teknolojiye!!!
aslında bu yazı bir aşk yazısı kendisi pek fazla renk vermese de.. şu ana kadar yaptığım belki de rilke'nin dizelerinde anlattığı şey:"birbirlerine yüzlerce yeni ad vereceklerdir ve hepsini alacaklardır birbirlerinden ,yavaşça, küpe çıkarır gibi.." benim seni nasıl hayal ettiğimi biliyormusun?.. galiba bundan sana hiç ama hiç bahsetmedim..belki hep ama hep bunu anlattım kimbilir..çok uzun bir zamandır seni ilk tanıdığım andan itibaren seni tek bir şeyle özdeşleştirdim.. bir kuğuyla.. bir kuğu gibiydin.. sessiz sakin bir suda tek başına yüzen.. bembeyazdın.. o yüzden sana hep yanımda taşıdığım ama bir türlü veremediğim o kuğu küpelerini bir türlü cesaret edip veremedim .. o kadar çok beyazdın ki.. korkmuştum.. hani bir gün bana sormuştun ya ben bu kadar çok mu korkutucuyum diye? ben bir şey diyememiştim.. bilmiyorum demiştim.. şimdi biliyorum ki o kadar beyaz olmasaydın o kadar saf görünmeseydin gözüme herşey çok ama çok daha kolay olacaktı.. hala cebimde bir kuğu küpesi taşıyorum.. ben bunu takamam ve verebileceğim başka birini tanımıyorum.. tanıyacağımı da zannetmiyorum.. bir insan hayatında kaç tane kuğu tanıyabilir ki?... sevgili kuğu çoktan uçup gittin ve beni yine o derin yalnızlığımda denizin dibinde bıraktın..bilmeni istedim sadece.. deniz amfora' ları uçamazlar.. peşinden gelemem.. belki problem de buradadır bir amfora bir kuğuyla bir araya gelemez.. işte o yüzden matematikten nefret ediyorum ve işte o yüzden masallara sığınıyorum.. en azından orada kurbağaların bile bir şansı var.. ama ben bir kurbağa bile değilim.. o yüzden sürekli yazıyorum kendi masalımı yazıyorum.. amforalarla kuğuların bir araya gelebildiği bir dünya yaratıyorum.. şimdi daha iyi biliyorum her şeyi.. belki kuğu olmadığını düşünüyorsundur.. ama bir kuğusun sen...inan bana.. evet eğer ilk doğduğunda ördekler arasında kalmışsan andersenin masalındaki hemcinsin gibi o zaman kendini çirkin bulman çok normaldi.. galiba önce senin kendini bir kuğu olduğuna inadırmana bağlı herşey bu da çevrendeki ördeklerden kurtulmana bağlı..sen bir kuğusun..bir kuğunun kendini bir ördek olarak bilip yaşaması ne kadar da korkunç olurdu... bunların hepsi çok uzun bir yol.. o yüzden benim acilen bir simyacı bulmam gerek.. bir amforanın kuğu olmak istemesi sizce garip mi kaçar...ama sıradan bir taş altın olabiliyorsa... neden olmasın..hem bir kuğu olsam da başka kuğular da olacak.. en iyisi aşkımızı uzaya taşımak.. yerçekimi yok.. sürtünme yok.. durduracak hiçbir direnç yok...ördekler yok... deniz yok.. köklerim yok.. yani bir süper iletken ikimizi alamaz ama uzay..bence bir düşün... yeter ki içimizdeki ve dışımızdaki dirençlerden kurtulalım..
ya da herşey tüm anlattığım şeyler bir amforanın köklerinden kurtulmak için uydurduğu bir şeydir.. ve o kuğu bir katalizördür...benim fotosentez yapmam için gerekli birer katalizör.. klorofilim benim.. ve elbette güneş ışığım sen olmasan, sen olmasan:.......rahatça uyurum..ve her akşam aynı rüya ziyaret eder beni kimbilir...
beyaz kör eder..kuğu beyazlığı da kar beyazı da..beni kör eden...bir kuğu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder