14 Kasım 2009 Cumartesi

KIRMIZI

K I R M I Z I



kırmızıyı sevdiğini bilseydim, hayallerim kıpkırmızı olurdu. dün rüzgar neden o kadar sert esiyordu?şimdi biliyorum...yanyanaydık ama kendi yalnızlıklarımızda yürüyorduk.. rüzgar deli gibi buluşmayan ellerimizi arıyordu..bu kadar yakınken bu kadar uzak olabilmeyi ne rüzgar anladı, ne insanlar... ne de kalplerimiz... halbuki martılar üşüyünce denizin sıcağında bulurdu kalplerimizi...etrafını ısıtan ışıyan kalplerimizin kör ve karanlıknoktasındayız ikimizde...ben senin ve sen benim kalpsiz anlarımızı biliriz..başka hiç kimse inanmaz buna.. şimdi o kara delik yutuyor ışığımızı..başkalarına da bir şeyler kalsın diye ışığımızdan, ayrılıyoruz. anlayabilirmisin, neden çıban gibi büyür bağrımda, büyür de kelebek olur bu sızı... anlayabilirmisin, kırmızıyı sevdiğini söylediğinden beri tepeleri kırmızı, suları kırmızı olarak neden gördüğümü... limanlardan gemiler okyanusa değil önce senin yüreğine açılır tıpkı benliğim gibi... hasret, gurbet nedir bilmezdim öğrendim senden! biliyorum ki sen nice gemiler gördün, nicesini bağrında ağırladın, kılavuzluk ettin.. bense kırık dökük gövdemle, hüzünlü gözlerimle, kalbine varamadan yarı yoldadüşüp kalan sözlerimle sana doğru ulaşmaya çalıştım.. deniz fenerim! kıyılarında kalmayı haketmiyorum ben.. ama sisili bir havada, fırtınalar, dalgalar beni sana savurdu...ayrılık acısı kalbimden yola çıktı, kanıma karıştı..ve şimdi hücrelerime ulaştı..hücrelerim boğuluyor acıdan... sana giden yolların kavşağında bir adam direniyor izini bulmak için.. birlikte yürüyen iki yabancı var..benim yaralı yazılarım var.. senin hüzünlü tebessümün..bir de kırmızı... halbuki mantık yoktu.. fizik kimya biyoloji yoktu.. sen kısacık ömürlü gelincikleri (kırmızıyı) severdin..ben seni! herkes kendine fani sevdalar bulur...belki unutmak, gitmek...bunlar kolayca olabilecek şeyler.. ama bulutları başına taç yapan dağları, delice bir hızla deli bir denize akan dereleri, karadenizin kuzey rüzgarlarıyla üstüne sıçrayan sularını, gölgesini anne kucağı gibi üstüne düşüren ağaçları kiminle konuşabiliriz..senin anlattığın o gizemli boşluk var ya kalplerimizde...sen galiba tam oradasın..daha önce kimsenin girmediği yerdesin..işte bu yüzden zor..hayatına bir sürü insan girebilir..ama oraya yalnızca 1 kişi oturur...ve orası ne renk biliyor musun? gelincik kırmızısı..kırmızıyı sevdiğini bilince hayallerini kırmızıya boyayacak kadar seni seven birini bul..sevmek böyle bir şey çünkü..herşeyi unutup seni hatırlamak...çözümsüzlük: normal davranmaya zorlayan şartlarda,bir isim arayan geleneklerde gizli..çözümse:herşeyden önce kendimize direnmekte ve zamana ve diğerlerine..her baktığımızda gözlerimize karlı bir havada yürüyen iki kalbi hatırlamakta..paranoyalarımızı unutmakta..ben biliyorum ki kalbimde tek bir yer, o ulaşılmaz yer, gelincik kırmızısı...ve bu bir biçimde sonsuza kadar sürecek..kendimize öğretmemiz gereken en önemli cümle bu: bu ilişki normal değildi ve olmayacak.. hiçbirimizin bunu normalleştirmeye hakkı yok.. kalplerimiz dolup dolup boşalacak ama sen kalmaya devam edeceksin.. daha görülecek ve gidilecek yerler var..gelinciklerle dolu... ve sorunların kaynağında hep konuşmaya alışmış beynimizin gönül diliyle konuşmakta zorlanması var! yürümeyi bilmeyenin yürümesi gibi bu..öğretilmedi bize böylesi..o yüzden özürlü gibi hissediyoruz kendimizi bakışlar karşısında...bir gün gelinciklerle dolu bir yerde tatlı bir meltem yüzünü yalarken yanında olacağım..tıpkı senin , bir dağ doruğundan yere inmiş bulutlara ve dünyaya bakarken yanımda olacağın gibi..kalbin benimle mi bilmiyorum ama kalbim seninle sonsuza dek!.. bu bir vaat değil gerçeğin ta kendisi ve canım yanıyor o yüzden!...biliyor musun şimdiden özledim seni....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder