14 Kasım 2009 Cumartesi

İLK KEZ ELLERİMİ UZATIYORUM

İLK KEZ ELLERİMİ UZATIYORUM


"bulunduğun yerde geceler yeterince karanlık değil"
çocuktum! galiba hala çocuğum! evet, çocuktum! Karadenizde bir kamyonun üstünde, yaylaya doğru yolculuk yapıyordum!..o yolculuk dünyanın büyüklüğünü, bizlerin küçüklüğünü anlamak yolunda yaptığım bir yolculukta olmuştu!
Aşkın; bir kayayı yarıp bir uçuruma köklerinle tutunmak olduğunu o ağaçtan öğrendim, o yolculukta...
bulutları, ayaklarımın altında bir vadinin üstünde gördüğümden beri; aşkın bulutları aşmak olduğunu biliyorum..
deniz seviyesinden, ya da şimdi yaşadığımız hayatlar seviyesinden 3000 metre yükseklikte bir gözenin kenarında açan altın sarısı yayla çiçeği olabilmekmiş aşk.
şırıl şırıl akan, ki bu şırıltı oradaki tek müzikti aynı zamanda,derenin akış yönünün tersine yüzen alabalık gibi tersine yüzebilmekmiş aşk...
ağustosta herkes yaza ve güneşe şükranlarını sunarken dağda öylece duran, her yazın ardından bir kışın geldiğini hatırlatan kar yığını gibi içten içe erimekmiş aşk.. damla damla toprağa karışmakmış..ve yanında her daim bir kardelen taşımakmış pastırma yazında bile olsa...bir kardelenin açması için önce karın yağması gerektiğini bilmekmiş aşk!
bu yazıyı anlamak, yani aşkı anlamak için bir ağaç, yayla çiçeği, alabalık, kar yığını, kardelen olman gerekmiyor! sadece ruhunu bu şehirden alıp dağlara taşıman gerekiyor!...
sevdiğini yıldızların altında görmeden, onun dört mevsimdeki halini anlamadan, anlayamazsın aşkı...
dört duvar arası aşklarımız o kadar sahte ki.. ben seni gerçekten sevdiğimi dağlarda anladım.. ve bir hüzün basıyor beni; benim baktığım yıldızı senin görememenin verdiği hüzün..
bulunduğun yerde geceler yeterince karanlık değil.. gece lambalarının sönmesi gerek! aşkımızın yıldızını görebilmen için! sahi vazgeçebilir misin elektrikten.. ve korkar mısın karanlıktan?
yağmur yağarken ıslan, üstün başın çamur olsun, saçın dağılsın rüzgarda, yanakların al al olsun soğuktan.. çünkü içimde taşıdığım aşk artık taşınmıyor! bir kez geldin yağmura rağmen bir defa daha gelemez misin kar yağarken?
bak uçurumda bir ağaç büyüyor kökleri kayalara tutunmuş tıpkı kalbim gibi.. ne olur ya kendin gel ya da bir balta gönder!
çünkü "aşk likit korku dolu bir kadehtir" ve ben o Kadehten içtim! tek bir soru var şimdi.. içecek misin? yayla zamanı yani yaz geldiğinde o ağacı, yayla çiçeğini, kar yığınını, alabalığı ve kardeleni görmeye benimle beraber gelecek misin? hiç yapmadığım bir şeyi yapıyorum şimdi ellerimi uzatıyorum sana doğru, ellerimden tutacak mısın? güneş rengi yayla çiçekleri toplayacak mısın benimle? hadi güneşe doğru yürüyelim seninle desem geç mi olur?
galiba bugüne kadar seninle aramızda kurduğum tek köprüyü sözcüklerden kurduğum köprüyü yıkıyorum.. ve ben ilk kez ellerimi uzatıyorum.. biliyorsun herşeyi.. geliyor musun?
aşk belki de deliler gibi severken seni, beni senin sevmemeni sağlamaktır....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder