2 Kasım 2015 Pazartesi

MERKEZ SAĞIN ZAFERİ: 1 KASIM İÇİN BİR ANLAMLANDIRMA ÇABASI




"Siz Halk Partisi'nin yerini tayin edin, biz ona inzimamen yerimizi tayin edelim!" Adnan Menderes

"CHP camileri kapattı mı, sattı mı, buraları ahırlara çevirdi mi?" Recep Tayyip Erdoğan


Türkiyeli seçmenlerin 14 Mayıs 1950’den beri kesinleşmiş ve hiçbir biçimde değişmemiş bir oy verme eğilimi vardır. Partilerin isimleri değişse de bu eğilim ve asıl oran değişmemiştir. Bir tarafta sosyal demokrasiden komünizme uzanan “sol” diğer tarafta ise liberalizmden şeriatçılığa dek uzanan “sağ” seçmen kitlesi bulunmaktadır. İşte seçmen tavrının ilk ortaya çıktığı o seçimlerin oy oranları:

Sağ Blok; % 60
Demokrat Parti : % 55.2

Millet Partisi: %4.6

Sol Blok; % 40
CHP: % 39.6

Partilerin sayıları ve isimleri artsa da oranlar değişse de bu iki ana oran süreklilik göstermiştir tüm çoğulcu demokrasi döneminde. Bazen sağ oylar birçok partiye bölünmüş ve sol en çok oyu alan partiyi çıkarma başarısını göstermiştir. Bunun dışında kalan tüm seçimlerde sağ bir parti birinci olmayı başarmıştır. 1950’den bu yana yapılan 18 seçimin sadece 4’ünde sol partiler birinci olmuştur.

15 Ekim 1961;
CHP: % 36.7
AP: % 34.8

14 Ekim 1973;
CHP: % 33.3
AP: % 29.8

5 Haziran 1977;
CHP: % 41.4
AP: % 36.9

18 Nisan 1999;
DSP: % 22.2
MHP: % 18

Bu dört seçimin dışında sol partiler birinci olamamış, merkez sağ diye tanımlanan partiler 24 Aralık 1995 tarihinde yapılan seçimde %21.4 oy alan Refah Partisi’nin birinciliğini de dışarıda tutarsak 18 seçimden geriye kalan 13 seçimi kazanmayı başarmıştır.

Bütün bu bilgilerin asıl hedefi bugünü anlamak; seçmen davranışlarını  sürekli olarak başka sebeplere (makarnadan kömüre yapılan yardımlara, oy kullanmayan kitlenin merkez sol  seçmeni olduğu inancı gibi) dayandırmayı seven ve bu yüzden de doğru analiz yapamayanlar için yardımcı olma çabası…
Merkez Sağ partileri ancak başka bir merkez sağ parti ile yenebilirsiniz. Tıpkı doksanlara damgasını vuran ANAP / DYP çekişmesi gibi…

Bugün seçimlerde AKP’ye rakip gibi gözüken ve rakip olmadıkları 1 Kasım akşamı bir kez daha kanıtlanan CHP, HDP ve MHP aslında merkez sağın alternatifi değillerdi. Hiç olmadılar olamazlar da…

Şimdi eğer AKP’yi sandık da yenmek istiyorsanız onun gibi düşünen, onun gibi konuşan bir ikizini bulmanız gerekiyor. Ancak ‘Kramer Kramer’e karşı’ olduğunda  bir sonuç alınabilir. Bu seçmen davranışını doğru okuma problemi nedeniyle AKP bile  1 Kasım’da çıkan sonuca şaşırmıştır. Aslında 1950’de olan 2015’de de oldu. Bunun dışında kalan sosyal, psikolojik, ekonomik vb. açıklamalar sadece anlamak istemediğimiz şeyleri açıklama çabamızı gösteriyor. 18 seçimin 13’ün de olduğu gibi oldu, merkez sağ kazandı.

 Kısacası Tayyip Erdoğan’ın alternatifi Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli veya Selahattin Demirtaş değildir, gene Tayyip Erdoğan’dır.

İşte 1950’den bu yana değişmeyen gerçeğin rakamları;


14 Mayıs 1950                                                                               1 Kasım 2015
Sağ Blok; % 60                                                                             Sağ Blok; %61                    Demokrat Parti : % 55.2                                                                 AKP : % 49.4         
Millet Partisi: % 4.6                                                                        MHP: % 11.93

Sol Blok; % 40                                                                              Sol Blok; % 36
CHP: % 39.6                                                                                    CHP: % 25.37
                                                                                                         HDP: % 10.69

21 Temmuz 2015 Salı

IŞIĞINI YİTİREN DOĞU'YA


İbnü’l-Heysem, (965 - 1039) ilk olarak camera obscura'yı (‘el-beytü’l-muzlim - karanlık oda) bulan kişidir. Işığı ve onun gücünü fark etmemizin üstünden 1000 yıl geçmiş, o gün ışık doğudan yükselmiş. Sonra o ışığı nerede nasıl kaybetmişiz upuzun bir hikaye, hepimizin kendimizce açıklamaları var elbette... Gene uzun bir zamandır bir karanlıkla kaplı bu topraklar, alacakaranlık, dostun düşmanın birbirine karıştığı bir kış hüküm sürüyor Doğu'da...
Türkler, Kürtler, Araplar, Acemler onlarca irili ufaklı millet, Şiiler, Sünniler ve onlarca irili ufaklı din ve mezhep bir kan gölünde yüzüyor. Komşular, dostlar, arkadaşlar birbirinden nefret ediyor. Savaş, terör, katliam her an her yerde... Garip olan şu; ortada gerçek bir düşman yok, kimse ABD veya koalisyon güçleriyle ya da İsrail ile savaşmıyor. Yabancılarla süren bir savaş değil yaşanan, birbirimizle kavgamız. Komşumuzun boğazını sıkmak, kesmek derdimiz. Bir gün durduğumuzda kendimize ait ne varsa yok ettiğimizi göreceğiz. Türbeleri yıkan, camileri, kiliseleri bombalayan, şehirleri yok eden, milyonları göçebe eden bir delilik hali bu... Çocuklarımıza birbirimizin kanıyla sulanmış bir coğrafya bırakacağız.
Dış güçlerin oyunu, petrol vb. açıklamalar birbirimizden nefretimizi açıklayamaz. Komşusunu öldürebilmeyi hiçbir sosyal siyasal ekonomik sebep anlatamaz. Devlet peşinde, toprak peşinde, egemenlik peşinde, para peşinde koşarken ortada barışın kalmadığının farkına varmamız lazım.
Bu karanlık Doğu'nun üstünü örtüyor, kıyamet filmlerini hatırlatan sahneler her yerde karşımıza çıkıyor, sevdiklerimizi bizden almaya devam ediyor. Bu yangından geriye birileri kalırsa, kardeşlerinin dökülen kanlarından başka ellerinde hiç bir şey kalmayacak. Doğu'dan ışık değil çığlıklar yükseliyor semaya... O yüzden ama diyen herkes başka birinin ama'sının kurbanı olmadan önce tekrar ışığı hatırlamalı, barışı istemeli...
Bunu anlamalıyız artık, ötekiler olmadan bu topraklarda yaşayamayız...