10 Ocak 2014 Cuma

Saatler ve Geyikler




gizem bir geyik başı gibi uzanıyor aramızda
boynuzlarında senin karmaşan ve sana ait bilmediğim,
bilmek istemediğim onca şey.
buna benzer çözemediğim bir çok şey
ormanda sarı yapraklar düşmeye başladığı zaman saçlarının arasından
sarı bir yaprak fosili boynunun tam kenarında
...
iki geyik ormanın kuytularında
birbirine sarılmış yatıyor.
boynuzları birbirine geçmiş...
...
kırmızı bir yunusun havada sıçraması olurdu senin gülüşün,
ama gülmüyorsun .
beni boğmak mı istiyorsun?
benim zaten boğulduğumu farketmiyor musun?
...
geyiğin boynunda kırmızı bir leke var
melankolimin tozu alındığında, kanayan bir yürek çıkacak ortaya.
iki geyiğin birbirine geçtiği yerde
orman ışığı kırılıyor.
"kalbin ilmini yap" diyor bir ses
aortanın kırmızılığı gibi geyiğin boynunda bir kırmızı leke...
...
geyiğin boynunu tuttuğum zaman elimde kalan pas lekesi
yada böyle bir şey seni anlamaya çalışmak.
seni sevdiğim zaman kadife tüylü bir geyik ormanda su içiyor
yada yeşil kadife tüylü bir su akıyor boynuzlarımızın arasından.
...
dünya tatsızlığı kristalleşirken kimyasal bir çözeltide,
hiç bir şeyi çözemezsin...
bileklerini de kesemezsin
anti-maddeye kaçmak istersin sadece
bazen ama bir insanla bir şey olur
kısa süren bir şey
iki geyiğin sıçrayıp havada öpüşmesi gibi
bazı insanlarla yıllarca görüşsen de bir şey olmaz.
...
ormanda bir kuş hızla dönüyordu.
aşık olduğumuz zaman
yürek denen ormanda bir kuş anormal bir hızla döner
ve kaçmamız gerektiğini söyler bize
çünkü her şey çok fazladır
kendi etrafında nefes kesici bir biçimde dönen bir kuş
kendini ve etrafındakileri yaralar
tehlikedir onun adı...
bunun için aşkı hiç kimse, insanın kendi arkadaşları bile istemez
kumrular sakindir bir tek
ben kumru değilim
sen de
...
seninle biz hiç kavga etmeyelim
çünkü geyikler kavga ettiklerinde boynuzları birbirine dolanır ve
ölürlermiş.
...
gece saat 3:30. senin için bir şeyler yazmak istiyorum
ama gözlerinin karşılaştığın insanlara nasıl sevgiyle baktığından
başka bir şey gelmiyor aklıma
...
kumru değiliz biz
geyiklerin sonu da çok acıklı
ne kalıyor geriye?
...
doğuya bakan yüzünle bak bana ve kalbimin bir porselen gibi olduğunu
hiç unutma
çocuk gibi olduğumu söylemiştin zaten.
çocuk gibi yazdığımı biliyorum bu kitapta
kırmızı mürekkeple boyanmış bir çocuk başı uyuyor kalbimde.
fosforlu gözleri açıklanamayan şeylerin merkezi gibi.
tıpkı bunun gibi açıklanamayan şeylerin merkezi olsun isterdim bu
kitap;
hiç kumru olamamış bir çocuk izini bırakırken onun üstünde;
ararken bir kumru oluş halini...
...
hayır saatleri, geyikleri anlatmıyor bu kitap.
bir kumru oluş halini anlatıyor,
yada bir kumru olamayış halini.
bazen bir şey görünür gibi oluyor,
bazen bir şey görünmüyor.
bazen bir şey değişecekmiş gibi oluyor, bazen bir şey değişmiyor
bazen beni hep sevecekmişsin gibi oluyor,
bazen hiç sevmemişsin gibi...
bazen bu kitap açıklanamayan şeyleri anlatıyormuş gibi oluyor
bazen hep açıklanan şeyleri
bazen bu kitap senin gibi oluyor, bazen benim gibi
yani sen beni kumru yapmaya çalışırken benim kumru olamayış
halimi...
bazen bu kitap aşk gibi oluyor, bazen anti-aşk gibi....
...
hayır elbette saatleri, geyikleri anlatıyor bu kitap
insan ilişkilerinden bahseden bir kitap başka neyi anlatabilir ki?
bizim uslanmaz ruhlarımız hiç kumrulaşabilir mi?
suskuyla yanyana oturan iki kumru ...
iki sevgili yan yana oturarak uzun süre hiç konuşmadan...
yani kumrulaşabilir mi?

hayır elbette senin aradığın saatleri anlatmıyor bu kitap
aramadığın onca saatin dehşetini anlatıyor ancak.
ve çocuk gibi olmadığım , fazlasıyla realist olduğum için tek bir
saate doğru ilerliyor:
geyiklerin kavga edip, boynuzlarını açamayarak öleceği saate...
...
yine de kumru masalını sürdürmeyi deneyecek bu kitap
çünkü kumru olamaz dediğin anda
aşk da bitiyor kitap da!

daha kavga etmedik
boynuzlarımız birbirine dolaştı ama sadece ormanda uykuda.
bak hala "major tom" çalıyor pikapta...

Lale Müldür

4 Ocak 2014 Cumartesi

Bir Rüya...


" Rüya içindeki rüyadan daha fazlasıyım ben..." (Rilke)

Bu Sabah...

Gözlerimi zorla açtım çünkü uyanmak istemiyordum. Gel gör ki düşler diyarından güneş ülkesine dönmek zorunda kaldım...

Rüyanın ilk anlarından  bazı nesneleri hatırlıyorum, bir teleskop, bir dünya küresi ve oyuncak bir atlıkarınca... Bir David Lynch filmi tadında olduğunun farkındayım ama rüyalar bizim elimizde değil, elimizde olduğunu düşündüğümüz hayatlarımızın durumu ise ortada işte...

Devamlılığı olan ilk an bir telaş içinde seninle koşuşturduğumuz an başlıyor, koşuyoruz sanki bir trenden inmişiz bunu hayal meyal hatırlıyorum… Koşuyoruz Eskişehir’e gidecek olan gemiye binmek için! (Eskişehir’de deniz olmadığını ve bunun bir rüya olduğunu unutmayalım) İskelede gemiciler var, yanlarına gidiyoruz, elimde biletler var, yanımda sen… Gemi buradan mı kalkıyor diye soruyorum Adam – Hayır, diyor. – İzmit’e gitmeniz lazım oradan hareket edecek diyor. Biz dona kalıyoruz. Bu arada gemi adamların hemen ilerisinde duruyor ve biz umutsuzca yürüyerek o yöne doğru yöneliyoruz ve geminin ardını döner dönmez telaşlı bir kalabalıkla karşılaşıyoruz. Evet gemimiz bu herkes koşturuyor, Eskişehir yolcuları koşar adım gemiye biniyor bileti olmayanları almıyorlar… Neyse ki aklımızda İzmit yalanıyla gemiye biniyoruz. Gemi arabalı vapur gibi ama kamaralar da var. Sen üstünü değişmeye gidiyorsun ve koşarak yanıma geliyorsun kapılar açık kamara kapıları kapanmıyor diyorsun, ne yapacağız şimdi düşünürken ben uyanıyorum…

David Lynch senaryosu gibi başlayıp Titanik gibi devam etmekte olan rüya bu, unutmadan yazmamın nedeniyse sen…

"güzel bir rüya:
yanımda birisi
var, tanımadığım
birisi. "ben yokken
ne yaptın?" diyor.
"i didn't exist" diyorum.
"ben de" diyor." Lale Müldür


Bir gemide seninle yolculuk etmenin heyecanı… Aslında olmayan bir limana giden bir gemideyiz… Nereye gidersek gidelim veya gemi o limanda demirli de kalsa orada o anda senle olmak güzeldi…

"sana çok az kişinin anladığı
büyük bir gerçek anlatayım.
insan ruhunun en büyük zaferleri
ve en büyük başarıları kimsenin
bilmediği ve tahmin edemediği şeylerdir.
insanların en büyük zaferlerini tıpkı
vahşi çiçekler gibi kimse bilmez, görmez." Lale Müldür