21 Temmuz 2015 Salı

IŞIĞINI YİTİREN DOĞU'YA


İbnü’l-Heysem, (965 - 1039) ilk olarak camera obscura'yı (‘el-beytü’l-muzlim - karanlık oda) bulan kişidir. Işığı ve onun gücünü fark etmemizin üstünden 1000 yıl geçmiş, o gün ışık doğudan yükselmiş. Sonra o ışığı nerede nasıl kaybetmişiz upuzun bir hikaye, hepimizin kendimizce açıklamaları var elbette... Gene uzun bir zamandır bir karanlıkla kaplı bu topraklar, alacakaranlık, dostun düşmanın birbirine karıştığı bir kış hüküm sürüyor Doğu'da...
Türkler, Kürtler, Araplar, Acemler onlarca irili ufaklı millet, Şiiler, Sünniler ve onlarca irili ufaklı din ve mezhep bir kan gölünde yüzüyor. Komşular, dostlar, arkadaşlar birbirinden nefret ediyor. Savaş, terör, katliam her an her yerde... Garip olan şu; ortada gerçek bir düşman yok, kimse ABD veya koalisyon güçleriyle ya da İsrail ile savaşmıyor. Yabancılarla süren bir savaş değil yaşanan, birbirimizle kavgamız. Komşumuzun boğazını sıkmak, kesmek derdimiz. Bir gün durduğumuzda kendimize ait ne varsa yok ettiğimizi göreceğiz. Türbeleri yıkan, camileri, kiliseleri bombalayan, şehirleri yok eden, milyonları göçebe eden bir delilik hali bu... Çocuklarımıza birbirimizin kanıyla sulanmış bir coğrafya bırakacağız.
Dış güçlerin oyunu, petrol vb. açıklamalar birbirimizden nefretimizi açıklayamaz. Komşusunu öldürebilmeyi hiçbir sosyal siyasal ekonomik sebep anlatamaz. Devlet peşinde, toprak peşinde, egemenlik peşinde, para peşinde koşarken ortada barışın kalmadığının farkına varmamız lazım.
Bu karanlık Doğu'nun üstünü örtüyor, kıyamet filmlerini hatırlatan sahneler her yerde karşımıza çıkıyor, sevdiklerimizi bizden almaya devam ediyor. Bu yangından geriye birileri kalırsa, kardeşlerinin dökülen kanlarından başka ellerinde hiç bir şey kalmayacak. Doğu'dan ışık değil çığlıklar yükseliyor semaya... O yüzden ama diyen herkes başka birinin ama'sının kurbanı olmadan önce tekrar ışığı hatırlamalı, barışı istemeli...
Bunu anlamalıyız artık, ötekiler olmadan bu topraklarda yaşayamayız...