21 Ekim 2009 Çarşamba

RUHUMDAKİ LEKELER

RUHUMDAKİ LEKELER...


parmağınızdaki lekeler bir türlü çıkmıyor.. bu türk tarzı demokrasinin bedeli belki.. başbakanını asmış bir ülkenin parmaklarında demokrasi lekesi taşıması traji-komik bir şeydir belki.. dağda gezen çoban soğuk dağ sularında elindeki lekenin çıkması için çabalarken boğazdaki villasında oturan zenginde aynı çabayı sergilemekte.. hani insanlarının sadece öldüklerinde eşit (!) olduğu bir ülkede işte bir eşitlik fırsatı daha..lekeli bir eşitlik ama olsun...ve benim ellerim tertemiz..parmağımda leke yok..geleceğimiz adına elimi kirletmemeyi zorunlu nedenlerle de olsa başardım..olan ve olacak hiçbir şeyde benim bir katkım ve etkim yoktur! peki parmağında hint işi mürekkep taşıyanlar şimdi mutlu musunuz?
ve ben? istanbul caddelerinde dolaşırken ya da bir dostun yanında ortururken parmağında bir iz taşımanın, sizin gibi olabilmenin uzak ihtimalini düşünüyorsam, eğer herşeyin geride kaldığı bir hayatın acısını taşıyorsam ve hayata eskisi gibi bakamıyorsam... lekeli bir eli darp izi taşıyan bir ruha tercih etmez miydiniz?.. hala tek tek yazamıyor oluşum bile totaliter yapının bir izi değil mi?.. bunları ağlamaklı bir ifade gibi algılayanlar oldu belki..anlattığım şeylerde yaşayan insanların acısıdır beni hüzünlendiren, acıklı bir filmi seyreder gibi..acının bir parçası olmadım ben, o acıdan payıma düşenler hep küçük şeylerdi.. ben belki hepimizin yaptığını o kötü şeyi yapıyorum: bir seyirci gibi ağlıyor ve gün yapan kadınların bir araya geldiklerinde
birbirine anlattıkları o pembe dizi öyküleri gibi bende size anlatıyorum.. karşınızda acı çekmiş bir ruh yok..belki acılara duyarlı bir ruh..ve sonra kadınlar: ....önce hüzünlenirler sonra kendi hayatlarının dizi kahramanı zavallıcık kadar kötü olmadığını düşünüp keklerini yerler, çaylarını içerler.. ve bütün kadın günleri gibi finalde şen kahkahalar vardır -halimize şükretmeliyiz temennileri gibi kahkahalar- ve şimdi o filmi seyreden ben -anlatıcınız- huzurunuzdan ayrılıyorum.. artık benimde parmağımda bir leke olmalı ve herşeyi unutmalıyım.. uzaklarda bir yerlerde acının olduğunu biliyorum...acı uzakta mı? aslında sivil acılar zamanı artık.. ve siz onları zaten biliyorsunuz...ne de olsa "asıl askerlik şimdi başlıyor."
ve ruhumdaki türk işi lekeler hala çıkmadı...........
LAHİKA:(artık erkek oldun diyen sevgili büyüklerime)
toprağım(!) nihat genç lemandaki bir yazısında erkekliğin üç şartını saymıştı..sünnet, askerlik ve evlilik(o gerdek diyor gerçi)..ben ikisi konusunda tecrübeli sayılabilirim diğeri konusunda ise tecrübeli arkadaşlardan duyduklarıma bakarak içlerinde en eğlenceli olanın tüm kanlı yanlarına rağmen sünnet olduğuna eminim..tüm erkekler sünnet olmanın acısını unutun..çünkü başka eğlenceli bir şey olmayacak hayatınızda..her gelen aşama bir öncekini aratıyor çünkü... sizce evlilik konusunda bir ümit var mı ev'liler??????????????? tek umut onun tekrarlanabilir olmasıdır belki..iki kere sünnet ya da askerlik mümkün değil ama evlilik mümkün..(tabii en ilkel öğrenme yöntemi de deneme yanılmadır)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder