13 Aralık 2014 Cumartesi

KAPILAR

Walter Benjamin "Son Bakışta Aşk'ta" bir rivayeti dile getirir. "Bir halk inanışına göre rüyaların aç karnına yorumlanması gerekir." Bu yazının da aç karnına okunmasında fayda görüyorum sevgili okur.





"Bir mutluluk kapısı kapandığında diğeri açılır. Ancak, biz kapanan kapıya o kadar uzun zaman bakarız ki bizim için açılmış yeni kapıyı görmeyiz." Helen Keller



Mutluluk... Hepimizin peşinden koştuğu rüya... Cenneti sevmemizin de, bu dünyadaki iki yüzlülüğümüzün sebebi de bu duygu... Mutlu olmak... Yaptığımız iyi ve kötü şeylerin hepsinin temelinde bu duygu yatar... Ya o an ya da sonrasında mutlu olmayı amaçlarız...

Aslında o kadar azdır ki mutlu anlar... Bu anların peşinden koştuğumuz o süreçlerin toplamına yaşamak diyoruz. Küçük bir çocuk gibiyiz çoğunlukla, kendisiyle kimsenin oynamadığını düşünen, o yüzden üzülen..

Halbuki;

"Bütün ağlamaların dinmesi gerek bir şiiri yazmak için
Çünkü duyguların dinlendiği yerde başlar şiir
Sevginin üşüdüğü yerde yazı, çocukluğun bittiği
Ve hep genç kaldığı yerde annelerin"

her daim karışır roller; "Kim padişah, kim korsan, kim çocuk".

ben her yazımda uykularında geziyorum rüyalarını görüyorum, ama biliyorum ki; 

"Gözbebeklerimin içindeki karanlık ülke 
  Perili... ve hiç varılmayacak."

Yazarken bir şairin peşinden gidiyorum bazen, bu yazıda ayak izlerini takip ettiğim Tuğrul Tanyol... Onun dizeleri ile örtüşüyor içimdeki kelimeler... Onun dediği gibi "daha yola çıkmadan bulur bizi ayak izlerimiz"... Çünkü "gitmek, çoğu zaman gitmemektir"

Kapılar, yağmur ve etrafımızı saran tüm imgeler... Sığındığımız, arkamızda bıraktığımız, uzaklara birlikte götürdüğümüz tüm metaforlar... Kapadığımız kapılar, aslında açılsın diye beklediklerimiz, hafifçe örttüğümüz kilidin tam oturmadığı, anahtarını kaybettiklerimiz, kapamayı beceremediklerimiz... Kapının varlığı sonsuza dek açılmayacağını bilsen de, seni rahatlatır... En azından arada sırada çalabilirsin o kapıyı..

"Gün soldu, eteklerinde kızıl pırıltılarla damlarken su 
Bir at kişnemesi, yağız gül kokusu 

Vardığımda yoktu bütün kapılar. 
Ben yitik zamanın altında kaldım 
Silindi kapılar ben dışarda kaldım 
Bu soğuk, bu kimsesiz karanlıkta 
Yalnızım, ellerimden başka yok fenerim."





Ama bir kapıyla başlamadı bu yazı ve öncekiler, yağmurdu her şeyi başlatan, o yüzden fırtına bırakmayacak seni;

"Yağmuru ilk tutuşumdu
öyle sersemdim
baksam
tüm denizler üstüme dökülecekti" 

ve ikimizde biliyoruz, en az Yahya Kemal kadar eminiz bundan;

"Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan 
ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan 
Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece..."











2 yorum:

  1. eklemeden geçemeyeceğim " if one door closes and another door opens, your house is probably haunted" :D

    not: yazıyı aç okudum.

    YanıtlaSil
  2. :)))

    ayaklarını soğuk suya değdiriyor
    suyun içinden kendisine bakan kendisini seviyor
    hızla koştuğu kayalıklardan
    bir martı uçuyor
    içine doğan yoldan bir atlı ona yaklaşıyor
    atın soluğunu yanaklarında duyuyor
    yanaklarından göğüs uçlarına düşen bir ter damlasında
    atın koştuğu bütün kıtalardaki nal izlerini görüyor
    ve karnının gerilen derisinde
    bitmek tükenmek bilmeyen tamtamların uğultusunu

    ayaklarının değdiği soğuk sulardan
    bir sevgi halkası yaratıp ötelere fırlatıyor
    ve o halkalara yakalanan erkeklerin
    gözlerini kör eden ışıktan bir ejder şekilleniyor
    beklemek için o tutsak ruhları

    o tutsak ruhların ormanında
    kaç ağaç kurtuluş olabilirdi?
    dalların keskin uçlarında
    kurusun diye güneşe doğru kalpler
    ve serçelerin dik gagalarıyla
    oyup çıkardıkları boşluklarda
    olmayan gözleriyle geçmişe bakan nice adam
    şimdi ihanet perisinin soğuk sarayını bekliyor

    o ayaklarına bir değip bir değmeyen sularla oynuyor
    o suyun dağılan berraklığındaki gülüşüne bakıyor
    kış yaraların üstüne buzdan saraylar dikiyor
    ve yara buzun içinde sonsuza dek kanıyor,
    ihanet perisinin soğuk sarayında
    kadın adını buluyor
    ve erkek taşa dönüşüyor

    Tuğrul Tanyol

    YanıtlaSil