"Edebiyat, peşindeki iri gri kurtla bir çocuğun Taş Devri vadisinden 'Kurt, kurt!' çığlıklarıyla koşarak geldiği gün doğmadı; edebiyat, bir çocuğun 'Kurt, kurt!' çığlıklarıyla peşinde kurt olmadan koşup geldiği gün doğdu." Vladamir Nabokov
29 Aralık 2013 Pazar
28 Aralık 2013 Cumartesi
SİZİN GEZEGENDE YENİ YIL NE ZAMAN?
“Hayalgücü, gerçekliğe karşı verilen
savaştaki tek silahtır.” Jules de Gautier
Size sadece önemli
günlerde yazan biri gibi görünüyor olmam muhtemel… Aslında sıradan günlerde de
yazarım. Bunu bir gün ispatlamak isterim ama o gün bugün değil çünkü gene bizim
gezegen için önemli bir anın arifesindeyiz. Yeni yılın…
Bizim gezegen 365
gün 6 saatte etrafında döndüğü yıldızın çevresindeki turunu tamamlıyor. Sizin
gezegende bir yıl ne kadar sürüyor bilmiyorum ama yıldızına ne kadar yakınsa
gezegen o kadar hızlı geçer yıllar ne kadar uzaksa o kadar yavaş geçer yıllar
derler…
Keşke insan
düşüncelerini anında yazıya geçiren bir alet icad edilse artık, böylece
düşündüklerimizi sıcağı sıcağına paylaşabiliriz. Hatırlamak ve unutmak denen o
iki şeyden kurtulmuş da oluruz… Tek sorun düşündüğümüz her şeye yapılacak
atıflarda çıkabilir. Sen bana 4 yıl 3 ay önce saat 01:32’de şunu söylemiştin
ama diye başlayan onlarca cümle bizi beklerdi o kesin… Bir de gerçekliği eğip
bükebilme hakkımızın elimizden alınması nedeniyle çok garip bir gezegen olurdu
burası… Ne de olsa nice insanlar var; bir kara deliğin ışığı yuttuğu gibi veya
prizmanın ışığı kırdığı gibi -kişiliğine göre siz seçin – gerçekliği kırıp yutabiliyor.
Aslında bu yazı bir
bilimsel makale veya fütüristik bir metin görünümünde ilerlese de sadece başka
bir gezegenden tanıdığım tek kişiye yazılıyor. Otostopçunun Galaksi Rehberi’nin
kitabı kadar harika olma sözü veremem bu mektubun, ama o iğrenç filminden daha iyi olacağını garanti edebilirim.
Sizin gezegen ile
ilgili bir çok şeyi bilmediğimi fark ettim. Tek misiniz yoksa bizim gibi 6
milyar tane daha benzeriniz mi var? İnsanı ancak en yakını öldürebilir diyen
şair aklıma gelmeden sordum bunu… Enis Batur geçenlerde sigara ile ilişkisini
anlatırken “ağır ağır intihar etmeyi sürdürecek kadar zayıf iradeli biriyim”
diyordu; birçoğumuz için geçerli bu, en sevdiğimiz şeyler genellikle bizi yavaş
yavaş öldüren şeyler… Sizin oralarda tütün yoktur değil mi?
“Bırak onların
olsun
gizemi
dokunaklı kelimelerin
ve
yitik aşkın
sevdası”
diyen Amerikalı
şair Maya Agelou onunla aynı zamanı ve mekanı paylaşan türdeşlerine
sesleniyordu. Bizim gezegen tüm kalabalıklığına rağmen kendi içinde taşıdığı
yalnızlıklarıyla ünlüdür. Çoğunlukla birbirimizi pek umursamayız. Gerçi
gözlemlerinizle artık bizi bizim kadar tanıyor olmalısınız. Gelişlerinizin
azalmasından anlamamız gereken bir sonuç bu belki de…
Bu konuda Lawrence
Durrell’ın Justine’deki sözleri gelir aklıma hep; erkekler için yazar şunları
söyler: “Her erkek çamur ve iblis karışımıdır, hiçbir kadın bunların her
ikisini de doyuramaz.”
Kadınları ise şöyle
tarif eder: “Bir kadınla üç şey yapabilirsin: Ya onu seversin, ya onun için acı
çekersin ya da onu yazarsın.”
Birleşmeler,
ayrılmalar ve çoğalma üstünden yürüyen bir organizasyon… Etrafını şiirle,
hukukla ve dedikoduyla sarmaladığımız ilişkiler…
Bizim gezegen uzun
zamandır dönüyor güneşin etrafında… İnsanlık da upuzun bir zamandır dünya ile
birlikte dönüyor… Arada sırada başka gezegenlerden konukları oluyor insanın… O
konuklarla sadece dünyayı değil milyarlarca sayıdaki diğer gök cisimlerini
konuşmak bile sizi aydan dünyayı seyreden bir astronot gibi hissettiriyor.
Gravity’i henüz izlemediğim için bu cümleyi rahatça kurabildim.
Evet başka bir
gezegenden biriyle konuşmak teleskobunuzdan bir kuyruklu yıldız görmek kadar
heyecan verici… Yeni bir yıl geliyor sizin yıldızınızla gezegeninizin durumunu
bilmiyorum ama size mutlu bir yıl diliyorum… Belki hep aynı yıldasınızdır gene
de insan sevdiği birinden güzel kelimeler duyduğunda yeni bir yıl başlamış
kadar mutlu oluyor…
Bir günü bir gününe
benzeyenin zararda olduğuna olan inancımla yazıyorum monotonluklar diyarından
size, sevgiyle kalın…
İskenderiye’yi
karşısında gören Hazreti Ömer’in komutanı Amr İbnül-As şöyle demiş fethettiği
kent için: “Sanki cennet yeryüzüne inmiş de, ben ikisinin arasında kalmışım,
bir iğne deliğinden soluk almaya çalışıyorum”
Fethin yolu
fethedilmekten geçiyor, anladım…
"Her sıradan kitabın içinde bir yere, gerçekte bütün geri kalanının onlar için yazıldığı beş ya da altı kelime gömülmüştür." G. K. Chesterton
Umarım okuduğunuza değmiştir.
Mutlu yıllar…
14 Aralık 2013 Cumartesi
Okumak Üstüne...
"Barthes okumayı üçe ayırır: Kelimelerin verdiği zevkte duran okuma, son için acele eden ve "beklentiden bayılan" okuma ve yazma arzusunu besleyen okuma: Okumanın erotik, avcı ve başlatıcı biçimleri. Rüyalarda, savaşta, otodidaktizm vesairede ötekiler de vardır"
Michel de Certeau (Günlük Hayat Pratiği)
Etiketler:
BETTE DAVIS,
GRACE KELLY,
MARILYN MONROE,
MARLON BRANDO,
Michel de Certeau,
reading,
Roland Barthes
7 Aralık 2013 Cumartesi
Kırılgandır Verilen Sözler
Sözler verme bana,
Böylece söz vermem ben de:
İkimiz de özgür kalırız öyle ya,
Asla aldatmadan, asla bağlı kalmadan diğerine:
Varsın atılmadan kalsın zar avucumuzda,
İstediğinde gelirsin, gidersin istediğinde:
Nerden bilebilirim senin geçmişini,
Ya sen benim geçmişimi nerden bilesin?
Sıcak olan sen, kim bilir belki de daha sıcaktın
Bir zamanlar bir başkasına:
Soğuk olan ben belki de bir ara güneş ışığını
Görmüşümdür, hissetmişimdir iliklierimde:
Kim gösterecek bize tüm bunların
Çok ama çok önce olduğunu?
Görüntü silinir gider camdan
Ve yarım kalır bakılan fal.
Eğer söz versen, kahrolursun belki de
Yeniden kaybettiğin özgürlüğünden:
Ben söz versem, eminim
Kıvranırım kırmak için o prangayı.
Bir zamanlardaki gibi arkadaş olalım,
Ne fazla, ne de eksik ama:
Niceleri rahat eder aza kanaat getirerek
Aşırılıktan mahvolmaktansa.
Christina Rossetti (Cin Pazarı Ve Seçilmiş Şiirler / YKY / Çev: Fahri Öz)
18 Kasım 2013 Pazartesi
Kalbim Dönene Kadar
“lirik şiirler
yazıyorum
eve dönsün diye kalbim” (Çiğdem Sezer)
eve dönsün diye kalbim” (Çiğdem Sezer)
Şu sıralar yazıyla hayat arasında bir sıkışıklık var…
Bu kadar çok yazma isteği ile doluyken tek bir kelime bile
söyleyememem; ancak böyle açıklayabiliyorum. Başlangıçlar ve bitişler her an
bizimle beraberler. Bazen bitmesin istediklerimiz elimizden kayıp gidiveriyor,
başlamasın dediğimiz şeyler ise saçımızdaki beyaz saç teli gibi bir sabah
aynada karşımıza dikiliveriyor.
Hayatım dediğim şeyin hiçbir biçimde belirleyicisi
olmadığımı bana her şey tekrar ve tekrar hatırlatıyor. Biliyorum kelimeler
değiştirmiyor kaderi…
Bütün yaptığım belki de sadece budur: Kalbimi aramak… Hangi
telaşın içinde yitirdim bilmiyorum… Kim götürdü kalbimi parça parça… Sevdiğin ve seni seven herkes götürür kalbinden birer
parça… “Gönül vermek” o yüzden anlamlı bir tabirdir… Gerçekten verirsin kalbini…
Ama en çok, kendim çaldım aklımla kalbimden nice rol… Kalbe
ihanet en çok sahibince yapılır öyle değil mi?…
Şimdi kalbimi bekliyorum: uzun bir yolculuktan dönsün diye…
“daha diyorum,
daha, uzağa...
çarmıhta kuruyan kana
inkâra ve imana.... daha
yol almalısın kalbim
inanmak için kendinden başka
hiçbir şeyin kalmadığına
ah işte o zaman yaranın ne kadar derin
ve suyun imkânsız olduğunu
anladığında
dönmelisin
kalbim, güzel evim” (Çiğdem Sezer)
çarmıhta kuruyan kana
inkâra ve imana.... daha
yol almalısın kalbim
inanmak için kendinden başka
hiçbir şeyin kalmadığına
ah işte o zaman yaranın ne kadar derin
ve suyun imkânsız olduğunu
anladığında
dönmelisin
kalbim, güzel evim” (Çiğdem Sezer)
7 Kasım 2013 Perşembe
Yağmur Geri Dönünce
İçimde upuzun
cümleler taşıyorum, noktalama işaretlerinin hiçbir anlam ifade etmediği,
cümleler… Bir kez insan yazmanın büyüsüne inanınca, sihirli kelimelere en az
sihirli fasulyelere inandığı kadar inanıyor.
Ali Baba’nın 40
haramilerden duyduğu sihirli kelimelerle önüne dikildiği mağara girişi gibi,
yazanda okurun karşısına dikilir. Ama sihirli kelimeleri bilip bilmediğinden
emin değildir Ali Baba gibi…
“Açıl susam
açıl” deyince kapı açılır Ali Baba için… Yazan o kadar şanslı değildir. Sihirli
olduğuna inandığı kelimeler sırayla kağıda dizilirler ama beklenen kapı
açılmaz… kendini 40 odalı sarayın 39 kapısını açmış, 40. odanın kapısında bekler bulursun…
Aslında içten
içe bilirsin ki; tek bir kelime çözmez bilmeceleri, açmaz kilitleri…
Yağmur durmaz
her damlasıyla seni sürükler gene de 40. odanın kapısına… Bu öyle bir kısır
döngüye dönüşür ki tüm kalbinle bildiğin halde her yağmurda kendini sihirli
olmasını umduğun kelimelerle kapının önünde bulursun…
Tıpkı yağmurun
elindeki kağıdı ıslatıp okunmaz kılması gibi yazıda kaybolup gidiyor…
Yağmur geri
dönünce her şey geri dönüyor…
Kapının
arkasından duyanlar için bir deliliğin tekrarlanması gibi, biliyorum…
Yağmur ve kalp
tekrar tekrar aynı yere dönüp duruyor…
Kelimeler kapıları
açsın, mucizelere yol versin istersin içten içe aslında en çok sesine karşılık bir
ses ararsın…
Uzay boşluğunda veya
denizin dibinde ses yoktur… Nefes alıp verdiğin her yerde yağmurun yağdığı her yerde duyma ümidi de vardır…
O sesi, senin
sesini…
“Söyleyecek başka bir şeyim yok artık.
Unutmak istemiyordum oysa.
Güzel kalan yaralarda vardır çünkü...
Limon kokulu, yağmurlu kadınlar vardır.
Hiç unutmayan kadınlar vardır... limon
kokulu...
herşeye
rağmen... yağmur kalan kadınlar vardır...” Lale Müldür
5 Eylül 2013 Perşembe
TOZ
Hikâye anlatıcıları Uyuyan Güzel’in uyandığında kalın bir toz katmanıyla kaplı olacağını hayal etmemişlerdi; kızıl bukleleri ilk kımıldandığında parçalanacak olan uğursuz örümcek ağlarını da düşünmemişlerdi. Ama tozdan yapılma kasvetli battaniyeler dünyevi yaşam alanlarını durmaksızın istila eder ve homojen biçimde kaplar: tavan aralarını ve eski odaları saplantıların, hayaletlerin, yıllanmış tozun kokusuyla beslenmiş ve sarhoş olmuş larvaların eli kulağındaki işgali için düzenliyormuş gibi.
Tombul genç kızlar (hizmetliler) kendilerini her sabah büyük birer toz fırçasıyla, ya da birer elektrik süpürgesiyle silahlandırdıklarında, mantığın ve temizliğin nefret ettiği zararlı hayaletleri uzak tutmaya en pozitivist bilim adamları kadar katkıda bulunduklarından belki tamamen habersiz değildirler. Ama toz, eğer varlığını sürdürebilirse, bir gün, terkedilmiş binaların harabelerinden, ıssız tersanelerden taşacak, hizmetlilere karşı galip gelecektir; ve işte bu uzak çağda, eksiklikleri bizi büyük muhasebecilere dönüştürmüş olan karabasanları defedecek hiçbir şey kalmayacaktır.
Georges Bataille / çev: Roysi Ojalvo ( www.e-skop.com dan)
21 Ağustos 2013 Çarşamba
Pembe Köşk Düğün Salonu
"Sonra gittin.
Çocuk oldum bir daha, ağladım.
Kaç şiir, kaç kere sular
altında kaldı.
Kitaplar, aşk, her şey.."
Didem Madak
İlk olarak nerede tanıştığımızı düşündüm
hep... Şimdi hatırlıyorum artık; biz o gün yalnız değildik, başkaları da vardı
yanımızda... Bir düğün salonuydu. Pembe Köşk Düğün salonu… Çocuktuk, o zamanlar
düğün davetiyelerine çocuklarınızı lütfen uyutunuz gibi notlar yazmak ayıptı...
O yüzden düğün salonları çocukları bir küçük salona toplar film gösterirlerdi.
Boş bırakırsan koştururdu çocuklar, ayak altında gezer düğünü bir karnavala
çevirirlerdi. Ayrıca hep bir telaşı vardır malum çocukların, kimi koştururken
kimi de onca gürültüden etkilenmez masaların üstünde anne veya babaların kucaklarında
uyurdu…Masalarda yer alan ucuzundan meyve suları ve kremalı pastayla birlikte uyumanın kıymeti bir
başkaydı... Uyuyanlar ve koşanlar… Bu, yaşam denen şeyin formülü de galiba; hayat
gürültü çıkarırken sizde o gürültüye kendi gürültünüzle katılıyorsunuz veya tüm
gürültüye rağmen dingin bir uykudasınız... Çocuklarla ilgili hain planlar o zamanlarda vardı
kafaların içinde... Film izleme odaları, şimdilerin çocuklara düğünleri
yasaklayan zihniyetinin bulduğu yumuşak geçişin adıydı…
Seninle
o düğünlerden birinde birlikteydik... Filmi de hatırlıyorum Ayşecik
vardı başrolde Oz büyücüsünün yerli versiyonuydu film... Sen şimdi okurken ben orada
değildim diyorsundur; oradaydın bütün evde uyuması gereken çocuklarla beraber o
filmi izliyorduk... Peter Pan'ın varolmayan ülkesi gibiydi o salon... Bütün çocuklar oradaydık...Sonra hepimiz başka
illere diyarlara dağıldık o salondan... Ama hep yanımızda oturan o kızı veya oğlanı
aradık hayatımızda...Kimileri buldu kimileri bulduğunu sandı bazen de bulduk ve
kaybettik....Zaman bütün gücüyle ilerlerken, çocukluk denen o cennet bahçesine tekrar
adım atmak gerek belki de... O zaman hatırlıyoruz aslında ne kadar çok yüz ne kadar
çok sözcük yitirdiğimizi...
Ayşecik'in o macerasını tv’de de izledim
ama hep o salon kaldı aklımda....Seni ilk kez o salonda gördüm birlikte bir
film izlemiştik. Kaybedilmiş filmler… kaybedilmiş rüyalar… kaybedilmiş
gönüller… O yüzden her film izleyişimde yanımda olmanı dilerim tüm kalbimle....
Ama hep uzaktasındır bilirim... Ve bilirim birlikte aynı yöne baktığımız, aynı şeyleri
hissettiğimiz o an, karanlıkta yansıyan o görüntülere bakarken tutulduğumuz rezonans, hayatım boyunca benimle gelecek... Ne kadar çok film izlesem de senin olmayışını
senin kocaman boşluğunu kalbimde taşımaya devam edeceğim... Siz siz olun
çocuklarınızı lütfen uyutup da düğünlere gidin... Kalplerinde kocaman bir
boşlukla büyümelerine izin vermeyin…
Aşk aynı filmi izlerken güldüğün,
hüzünlendiğin, korktuğun o andır… Gerisi o an ve onun spekülasyonundan
ibarettir…
“sonra bir yalnızlığı denemek
oluyor herşey
üç beş sandalye yetiyor hüznü ağırlamaya
akşamları getirdiğim akşamları yorgunluk beni anlatmıyor
durmadan okşuyorum tüylerini gecenin
üç beş sandalye yetiyor hüznü ağırlamaya
akşamları getirdiğim akşamları yorgunluk beni anlatmıyor
durmadan okşuyorum tüylerini gecenin
Çiçekler büyük bir yokluğa
bakıyor
gitsem gitsem bir solgunluğa gidiyorum
gitsem gitsem bir solgunluğa gidiyorum
yüzümde kelebekler ölüyor”
Gonca Özmen
2 Ağustos 2013 Cuma 04:12
14 Ağustos 2013 Çarşamba
Rüyalara Dair...
"Masal, tıpkı rüya gibi tutarsızdır; olağanüstü nesneler ve olaylar bütünüdür, müzikal bir hayaldir […], doğanın ta kendisidir. Ahlakçı kaçınılmazlık ve kurallara uygun şekilde düzenlenmiş tutarlılık, masal kavramına en aykırı şeylerdir.Masal doğanın anarşisidir, soyut rüya âlemidir. Bu soyutlamadan, ölümden sonraki durumumuza ilişkin sonuçlar çıkarılabilir.” Novalis
Barthes "küçük ölüm" der rüyaya... Kendimizi hapsettiğimiz bir sürü sihirli lamba var: beyin de bunlardan biri belki de tek gerçek; ruhun sihirli lambası beyin... Adorno rüya ölüm gibi siyahtır der... Marguerite Yourcenar'ın Rüya ve Kader'i ile Adorno'nun Rüya Kayıtları, rüyalar alemine geçiş metinleri olarak değerlendirilebilir. Ayrıca Donnie Darko, The Science of Sleep izlenebilir ya da gözler kapanır ve kendi alemine döner insan... Rüya kendi zihninde veya başka bir zihinde yer almanı sağlar; tıpkı bir tavşan deliğinden harikalar diyarına giden Alice gibi...
“Rüyalarımız sadece ‘bizim rüyalarımız’ olarak birbirleriyle ilişkili değildir; aksine devamlı ve aralıksız bir bütün oluştururlar ve Kafka’nın bütün hikâyelerinin ‘aynı yerde’ geçmesi gibi bütünsel bir dünyaya aittirler. Ama rüyalar kendi aralarında ne kadar bağlantılı olursa veya kendilerini ne kadar tekrar ederse, bizim onları gerçeklikten ayırt edememe tehlikemiz de o kadar büyük olur”. Adorno
9 Temmuz 2013 Salı
ZALİM – MAZLUM KISIRDÖNGÜSÜ
“zalimin zulmü varsa…”
Her günümüze bir acının gölgesi düşer bu topraklarda... Her gün bir yas vardır… Bu ülkede zulüme alkış tutanların diliyle söylemek gerekirse bir gün onların anneleri, bir gün bunların anneleri ağlar. Sonuçta herkesin ağladığını kimse anlamaz bir türlü…Bütün bir ülke ağlıyor diyemezsiniz, izin vermez size bu dil… Zulüm; nereden ve kimden gelirse gelsin fırtına biçmeye mahkumdur. Her Firavun'un bir Musa'sı vardır, doğrudur. Musa gibi yola çıkıp Firavunlaşmaksa bu memleketin en büyük ıstırabıdır. Güçle sınanmak sınavların en büyüklerindendir...Güce teslim olmak değil gücü hakkıyla taşıyıp zamanı gelince teslim edebilmektir büyüklük... Örneğin; Tolkien'in "Yüzüklerin Efendisi" bunu anlatır... Güce sahip olmak değil onu taşıyabilmektir aslolan...
Bir Apache kabile şefi adı Gokhlayeh... Yani esneyen adam... Bir gün evine döndüğünde annesi, eşi ve 3 çocuğunun İspanyollarca öldürüldüğünü görüyor... O günden sonra "esneyen adam" bir Kızılderili efsanesine dönüşüyor: Geronimo...
Hepimiz sıradan adamlar ve kadınlarız, esneyen adamlar ve kadınlar… Zulüm kahramanlığın annesidir. Dün de bu ülkede bu yaşandı, bugünde yaşanmaya devam ediyor, edecek de… Toprağa düşen her damla gözyaşı dünyanın eksenini biraz daha kaydırır, toprağa yük olur, dünyaya yük olur… Mazlum ile zalimin rolleri en çabuk değişen rollerdir… Yeter ki aynı hamurdan olsunlar karakterleri…
Şiddeti mantığa bürüdükçe, kabullendikçe içselleştirdikçe, bizden olmayanlara karşı olduğunda haklı sebepler buldukça aslında kendi zalimimizi büyüttüğümüzü, mazlum olmak için sebepler bulduğumuzu fark etmeliyiz… Nefret ettikçe nefretimiz artar küfür ettikçe küfrümüz öyle ki nefretimizde boğuluruz da farkında bile olmayız… Bu bir kısır döngüdür. Tek yolu ise birinin şiddetten vazgeçmesidir ancak… Kızıldeniz’in ortadan ikiye yarılıp bir yola dönüşmesi için Musa gibi Firavuna sırtını dönmek gerekir.
Ülkemizdeki tüm etnik, dini, siyasal kaynaklı farklılıklarımızı bir üstünlük vesilesine dönüştürmek yerine bizleri Yaratan’ın bizim farklılıklarımızı sevdiğini anlamalıyız artık. Birbirimize benzememiz değil benzemememizi dilemiş Yaratan; tıpkı doğadaki gibi… Allah mütenevviliği sever… O’na inananlar ona karşı çıkmasınlar artık… Esneyen adamların hepsine selam olsun
10 Mayıs 2013 Cuma
CALVINO'NUN TÜRKİYE KEHANETİ
Uzunca bir süredir Calvino külliyatını YKY, Can yayınlarının bastığı kitaplar, dergi köşelerinde bulduklarım ve sahaflardan toparladıklarımla hatmetmeye çalışıyorum. Aslında paylaşılacak çok şey var Calvino ile ilgili ama bugün "Bütün Kozmokomik Öyküler'i" okurken "Var mısın Bahse" (How Much Shall We Bet?) adlı öyküde enteresan bir cümle ile karşılaştım. Bunu paylaşmak istedim.
Kozmokomik öyküleri bilenler bilir Calvino değme fizikçilere ders verir biçimde kahramanı Qfwfq vasıtasıyla evrenin doğuşunu anlatır. "Var mısın bahse" adlı hikayede ise Qfwfq pirleri (k)yK ile evrenin yaratılışından itibaren çeşitli iddialara girerler. Asurlular Mezopotamyayı işgal edecek mi etmeyecek mi, Arsenal Real Madrid yarı final maçını kim kazanır vb. sorular sorup iddiaya girerler. Kozmokomik yanı ise bunu daha evren yeni doğmuşken yıldızlar bile yokken yapmalarıdır. Okumayanlara tavsiye ederim...
Lafı fazlaca dolandırmadan sadede geliyorum. Malum geçtiğimiz günlerde uzunca bir süre Rusların inşa edeceği söylenen Nükleer santrali Japonların yapacağı ilan edildi.
Elbette nükleer enerji, Japon tercihi vs. konusunda söylenecek çok söz olabilir. Ama bugün kitapta bu satırları okuyunca Calvino ve kahramanı Qfwfq hakkında yazamadan edemezdim. (k)yK ile Qfwfq arasındaki iddialardan biri de şudur:
"Qfwfq, Türkiye ile Japonya arasında atom anlaşması bugün de imzalanmadı, görüşmelere başlanmadı bile, gördün mü bak?" ("Qfwfq, the atomic treaty between Turkey and Japan wasn't signed today; they haven't even begun talks.You see?) (Italo Calvino, Bütün Kozmokomik Öyküler, YKY, 3. Baskı Mart 2012)
İlginç olan YKY'de ilk baskı 2007, Can Yayınlarında ise 1995 tarihli, Calvino öyküyü 1964'de kaleme alır 1965'de ise yayınlar.
Qfwfq ve (k)y(K) hala aramızdalar ve Qfwfq en azından bu iddiayı kazanmış görünüyor.
Peki, Calvino neden Türkiye ve Japonya'yı seçer?
Etiketler:
Cosmicomics,
How Much Shall We Bet?,
Italo Calvino,
Nükleer Santral
15 Ocak 2013 Salı
2014 OLMADAN İZLENMESİ GEREKEN 51 FİLM
2014 OLMADAN İZLENMESİ GEREKEN 51 FİLM
Sevgili okur, başlığı okuduğunda benim bir liste insanı olduğum hissine kapıldığını biliyorum. Aslında hiç öyle bir planlama durumum yoktur, akışına bırakan insanlardanımdır ben.. Hele söz konusu sinemaysa olayın haberler, trailer vs. bölümünden çok rast geleliğine inanır ve öyle davranırım. O yüzden bir yıl değerlendirmesi yapmaya kalksam eski tarihli filmler her daim yenilerden daha fazla öne çıkar. Her film yeni bir deneyimdir ki bu sinema sitesini incelemekteyseniz bunu bilirsiniz zaten. Peki neden bir 2013 listesi yaptım sanırım bu bir yeni yıl kararı hani yüzlerce karar alırsınız ve çok azını yerine getirirsiniz ya benimki de böyle bir durum… 2013 yılını çok ama çok planlı geçirmeye karar verdim sinema açısından… İzlenecek çok film ama çok az zamanım olduğu şuuru (bunu şarkılar, kitaplar vs.için de söyleyebiliriz elbette) denebilir buna, kimsenin yabancısı olmadığı bir duygudur bu…
Velhasıl ey okur 2014’ü göstermeden takvim yaprakları bu 51 filmi izleyebileceğimi pek sanmıyorum. Ama izlemeyi umut ediyorum ve size de tavsiye ediyorum… Listem tabii ki kişisel ve o nedenle sizin beklentilerinizle örtüşmeyecektir. Bu liste benim 2013’te izlemeyi düşündüğüm/umduğum filmlerdir ve tüm sorumluluk bana aittir. 1. film ile 51. film arasında bir derecelendirme durumu da yoktur…
http://www.youtube.com/watch?v=69YPDuIVwrQ
http://www.youtube.com/watch?v=MLDfX1bbbq0
GANGSTER SQUAD: 40’lar 50’ler her zaman ilgi çekici gelmiştir bana… Bir de buna Sean Penn’in varlığı da eklenince merak edilenler listeme girmeyi başardı Gangster Squad…
http://www.youtube.com/watch?v=bRVvEHk7xOs
$ELLEBRITY: Ünlülerin fotoğrafçısı Kevin Mazur ünlülerle söyleşerek bir belgesele imza atmış. Bilmediğimiz bir şey söyleme ihtimali düşük olsa da bir fotoğrafçının belgeleme serüveni ilgi çekici olabilir. Kadroda yabana atılır gibi değil…
http://www.youtube.com/watch?v=SA2f35fGyzk
ZERO DARK THIRTY: Kathryn Bigelow Oscar’ın ardından sahne alıyor. Konu çok Amerikan: Usame Bin Ladin… Yoksa Ladin tüm Dünyanın sorunu muydu, izleyip göreceğiz.
http://www.youtube.com/watch?v=YxC_JNz5Vbg
THE LAST STAND: Arnold Schwarzenegger’in geri dönüş yılı adeta… Kocaman silahlar, güneş gözlükleri ile bol aksiyon vaadine bir de Koreli yönetmen Jee-woon Kim faktörü eklenince eğlenceli bir şeyler izleme şansımız olacağa benziyor.
http://www.youtube.com/watch?v=qUFGVlE1GNQ
HANSEL AND GRETEL WITCH HUNTERS: Geçen yıl Lincoln’ü elinde baltasıyla vampir avlarken gördüğümüze göre Hansel ve Gretel’in makus talihlerini değiştirip cadı avcısı olmaları şaşırtıcı olmayacak bizler için…
http://www.youtube.com/watch?v=mAzqMhVHh0c
PARKER: Filmografisinde The Devil’s Advocate, Dolores Claiborne, Ray gibi işler olan Taylor Hackford’a ilgisiz kalmamız düşünülemez. Kadroda ayrıca Nick Nolte, Jason Statham ve Jennifer Lopez bulunuyor. Ben en son Lopez ve Nolte’u U-Turn’de birlikte izlemiştim. O günden beridir de Jennifer’in oyunculuk yerine şarkıcılık yapmasını yadırgamaktayım…
http://www.youtube.com/watch?v=CJ4Nsu2tXTk
MOVIE 43: Paris I Love You etkisinde kolaj çalışmaları devam ediyor. Bu sefer ki kolaj komedi türünde…
http://www.youtube.com/watch?v=8jDp2D2zWMI
STAND UP GUYS: Al Pacino, Alan Arkin, Christopher Walken’in yer aldığı bir film merak edilmez mi?
http://www.youtube.com/watch?v=WIYPXFYsJmM
SOUND CITY: Kayıt stüdyoları ve müzik üstüne bir belgesel…
http://www.youtube.com/watch?v=HQoOfiLz1G4
SIDE EFFECTS: Soderbergh sevenlere…
http://www.youtube.com/watch?v=5jQq6BiT-eI
A GOOD DAY TO DIE HARD: Yippee Ki- Yay…
http://www.youtube.com/watch?v=oW9uT2wQFC0
ESCAPE FROM PLANET EARTH: Canavarlar, espriler ve animasyonun gücü..
http://www.youtube.com/watch?v=hxgYptNF7hc
STOKER: Koreli yönetmen Chan-Wook Park yönetiyor. Bir Oldboy etkisi yaratır mı, bilmiyorum. Nicole Kidman’lı kadrosuyla çok şey vaad eder gibi…
http://www.youtube.com/watch?v=JNpDG4WR_74
THE ABCs of DEATH: Bu sefer bir korku kolajı geliyor.
http://www.youtube.com/watch?v=BqKeFZU0g0w
OZ: THE GREAT AND POWERFULL: ABD aslında Sam Amca kadar Oz diyarıdır da… Sam Raimi’nin elinden çıkma bir Oz heyecanlandırıcı bir düşünce…
http://www.youtube.com/watch?v=_1NGnVLDPog
THE CROODS: Tarih öncesinde geçen bir DreamWorks animasyonu…
http://www.youtube.com/watch?v=fzA2q-aiZYU
OBLIVION:Tom Cruise ve bilim kurgu…
http://www.youtube.com/watch?v=OpazwrV2YA0
IRON MAN 3: Demir Adam çizgi romanda kazanamadığı başarıyı sinemada sürdürmeye devam ediyor.
http://www.youtube.com/watch?v=1mKwAYaAZNg
THE GREAT GATSBY: Di Caprio ve Baz Luhrmann bir aradalar… Eser Amerika’nın en önemli romanlarından biri… Bakalım film ne kadar muhteşem?
http://www.youtube.com/watch?v=KV6Bkz9qXwA
STAR TREK INTO DARKNESS: J. J. Abrams dizi işindeki iniş çıkışlarına rağmen sinemada emin adımlarla ilerlemeyi sürdürüyor. İlki iyiydi ikincisi de iyi olacaktır eminim.
http://www.youtube.com/watch?v=cvEce6sz2xM
EPIC: Miyazaki’yi çağrıştırdığı söylenen bir ABD animasyonu… Kadro Ice Age ve Rio’dan tanıdık isimlerden oluşunca neden olmasın ki diyor insan içinden?
http://www.youtube.com/watch?v=-xu3JLXfuwQ
AFTER EARTH: Shyamalan’ın her filmini ısrarla (tüm hayalkırıklıklarına rağmen) izlemeye devam edeceğimi belirtmek isterim.
http://www.youtube.com/watch?v=e2qdvELqskc
MAN OF STEEL: Superman uçar gider…
http://www.youtube.com/watch?v=KVu3gS7iJu4
WORLD WAR Z: Brad Pitt bir zombie filminde rol almışsa seyretmekten başka bir şansımız yok sanırım.
http://www.youtube.com/watch?v=HcwTxRuq-uk
KICK ASS 2: Çok başarılı bir çizgi romanın çok başarılı uyarlamasından sonra elbette ikincisi de izlenir.
http://www.youtube.com/watch?v=uls0VHm7LjA
THE LONE LONGER: Johnny Depp bir westernde…
http://www.youtube.com/watch?v=LEHHDTkEtyU
PACIFIC RIM: Guillermo del Toro yönetmen koltuğunda, Idris Elba Başrolde…
http://www.youtube.com/watch?v=2vKz7WnU83E
THE CONJURING: James Wan’ın korku filmi oldukça iyi görünüyor.
http://www.youtube.com/watch?v=0SQI16dCs58
THE WOLVERINE: Demir Pençeli X- Men üyesi tekrar beyazperdede buluyor kendini…
http://www.youtube.com/watch?v=ULKCX2Z26_A
THE SMURFS 2: Şirinler bir kez daha sinema salonlarını mavi dünyalarının ışığıyla dolduracaklar..
http://www.youtube.com/watch?v=vBWycuhsfq0
ELYSIUM: Matt Damon bir bilim kurgu ile karşımızda…
http://www.youtube.com/watch?v=ogm8AjJTpUY
2 GUNS: İzlandalı yönetmen Baltasar Kormakur başrollerinde Denzel Washington ve Mark Wahlberg olan bir aksiyon filmiyle karşımıza çıkıyor. 101 Reykjavik’den 2 Guns’a evrilen Kormakur filmografisine bir bakış önemli veriler elde etmemizi sağlayabilir. Acaba İzlanda’dan ne kadarını getirebildi Kormakur?
INSIDIOUS 2: İlk filmi beğenenlere tavsiye olunur.
http://www.youtube.com/watch?v=ytoACyikGvo
RIDDICK: Vin Diesel tekrar Riddick olamktan vazgeçmedikçe biz de izlemekten vazgeçmeyeceğiz.
http://www.youtube.com/watch?v=cQ5GjRu_uMY
RUSH: Ron Howard bir spor filmiyle geri dönüyor. Daniel Brühl başrolde yer alıyor.
http://www.youtube.com/watch?v=0peowCAPGeQ
SIN CITY A DAME TO KILL FOR: Frank Miller Roberto Rodriguez işbirliği devam ediyor.
http://www.youtube.com/watch?v=UCPTWa-eP-8
OLDBOY: Dikkat Spike Lee!!!
http://www.youtube.com/watch?v=ONFoLHnG6Xs
CAPTAIN PHILLIPS: Tom Hanks’in başrolünde yer aldığı film enteresan olabilir.
MALAVITA: Luc Besson, Robert de Niro, Tommy Lee Jones ve Michelle Pfeiffer aynı filmdeyse, biz onu izlemeliyiz diye düşünüyorum.
ENDER’S GAME: Bir fantastik kitap uyarlaması daha… Shannara ve Zaman Çarkı’nı da sinemada izlemek istiyoruz ey yapımcılar…
http://www.youtube.com/watch?v=gyE4pJVx88E
THOR THE DARK WORLD: Çekiç taşıyan Tanrı gene sinema salonlarını bir kez daha ziyaret edecek…
http://www.youtube.com/watch?v=soDCSvP626w
THE HUNGER GAMES:CATCHING FIRE Açlık oyunları kaldığı yerden yoluna devam ediyor.
HOBBIT: THE DESOLATION OF SMAUG: Smaug’a doğru yolculuk devam edecek.
http://www.youtube.com/watch?v=0MD8GOS2tQ4
JACK RYAN: Oyuncu – yönetmen Kenneth Branagh bir aksiyonla karşımızda…
DJANGO UNCHAINED: Bu konuda daha detaylı bir yazıya buradan bakabilirsiniz.
http://www.bakiniz.com/django-unchainedi-beklerken/
http://www.youtube.com/watch?v=A37n0zAd1DM
THE ZERO THEOREM: Terry Gilliam faktörü her daim sizi şaşırtmaya devam edecektir. İhmal etmeyin.
MACHETE KILLERS: Roberto Rodriguez ve Machete kaldıkları yerden eğlenmeye devam ediyorlar.
http://www.youtube.com/watch?v=-H2ZQF9bJPs
THE LOOK OF LIVE: Winterbottom’dan yeni bir şaşkınlık vesilesi…
WARA NO TATE: Takashi Miike’den yeni bir film, buralara gelir diye ummaktan başka çaremiz yok.
PORCO ROSSO 2: Hayao Miyazaki 1992 yapımı animasyonun ikincisi ile vizyonda olacak..
KAGUYAHİME NO MONOGATARİ: Isao Takahata’nın yönettiği Studio Ghibli animasyonu. Takahata’yı Hotaru Na Haka (Grave of the Fireflies) adlı şaheserinden hatırlayabilirsiniz.
Sevgili okur, başlığı okuduğunda benim bir liste insanı olduğum hissine kapıldığını biliyorum. Aslında hiç öyle bir planlama durumum yoktur, akışına bırakan insanlardanımdır ben.. Hele söz konusu sinemaysa olayın haberler, trailer vs. bölümünden çok rast geleliğine inanır ve öyle davranırım. O yüzden bir yıl değerlendirmesi yapmaya kalksam eski tarihli filmler her daim yenilerden daha fazla öne çıkar. Her film yeni bir deneyimdir ki bu sinema sitesini incelemekteyseniz bunu bilirsiniz zaten. Peki neden bir 2013 listesi yaptım sanırım bu bir yeni yıl kararı hani yüzlerce karar alırsınız ve çok azını yerine getirirsiniz ya benimki de böyle bir durum… 2013 yılını çok ama çok planlı geçirmeye karar verdim sinema açısından… İzlenecek çok film ama çok az zamanım olduğu şuuru (bunu şarkılar, kitaplar vs.için de söyleyebiliriz elbette) denebilir buna, kimsenin yabancısı olmadığı bir duygudur bu…
Velhasıl ey okur 2014’ü göstermeden takvim yaprakları bu 51 filmi izleyebileceğimi pek sanmıyorum. Ama izlemeyi umut ediyorum ve size de tavsiye ediyorum… Listem tabii ki kişisel ve o nedenle sizin beklentilerinizle örtüşmeyecektir. Bu liste benim 2013’te izlemeyi düşündüğüm/umduğum filmlerdir ve tüm sorumluluk bana aittir. 1. film ile 51. film arasında bir derecelendirme durumu da yoktur…
http://www.youtube.com/watch?v=69YPDuIVwrQ
http://www.youtube.com/watch?v=MLDfX1bbbq0
GANGSTER SQUAD: 40’lar 50’ler her zaman ilgi çekici gelmiştir bana… Bir de buna Sean Penn’in varlığı da eklenince merak edilenler listeme girmeyi başardı Gangster Squad…
http://www.youtube.com/watch?v=bRVvEHk7xOs
$ELLEBRITY: Ünlülerin fotoğrafçısı Kevin Mazur ünlülerle söyleşerek bir belgesele imza atmış. Bilmediğimiz bir şey söyleme ihtimali düşük olsa da bir fotoğrafçının belgeleme serüveni ilgi çekici olabilir. Kadroda yabana atılır gibi değil…
http://www.youtube.com/watch?v=SA2f35fGyzk
ZERO DARK THIRTY: Kathryn Bigelow Oscar’ın ardından sahne alıyor. Konu çok Amerikan: Usame Bin Ladin… Yoksa Ladin tüm Dünyanın sorunu muydu, izleyip göreceğiz.
http://www.youtube.com/watch?v=YxC_JNz5Vbg
THE LAST STAND: Arnold Schwarzenegger’in geri dönüş yılı adeta… Kocaman silahlar, güneş gözlükleri ile bol aksiyon vaadine bir de Koreli yönetmen Jee-woon Kim faktörü eklenince eğlenceli bir şeyler izleme şansımız olacağa benziyor.
http://www.youtube.com/watch?v=qUFGVlE1GNQ
HANSEL AND GRETEL WITCH HUNTERS: Geçen yıl Lincoln’ü elinde baltasıyla vampir avlarken gördüğümüze göre Hansel ve Gretel’in makus talihlerini değiştirip cadı avcısı olmaları şaşırtıcı olmayacak bizler için…
http://www.youtube.com/watch?v=mAzqMhVHh0c
PARKER: Filmografisinde The Devil’s Advocate, Dolores Claiborne, Ray gibi işler olan Taylor Hackford’a ilgisiz kalmamız düşünülemez. Kadroda ayrıca Nick Nolte, Jason Statham ve Jennifer Lopez bulunuyor. Ben en son Lopez ve Nolte’u U-Turn’de birlikte izlemiştim. O günden beridir de Jennifer’in oyunculuk yerine şarkıcılık yapmasını yadırgamaktayım…
http://www.youtube.com/watch?v=CJ4Nsu2tXTk
MOVIE 43: Paris I Love You etkisinde kolaj çalışmaları devam ediyor. Bu sefer ki kolaj komedi türünde…
http://www.youtube.com/watch?v=8jDp2D2zWMI
STAND UP GUYS: Al Pacino, Alan Arkin, Christopher Walken’in yer aldığı bir film merak edilmez mi?
http://www.youtube.com/watch?v=WIYPXFYsJmM
SOUND CITY: Kayıt stüdyoları ve müzik üstüne bir belgesel…
http://www.youtube.com/watch?v=HQoOfiLz1G4
SIDE EFFECTS: Soderbergh sevenlere…
http://www.youtube.com/watch?v=5jQq6BiT-eI
A GOOD DAY TO DIE HARD: Yippee Ki- Yay…
http://www.youtube.com/watch?v=oW9uT2wQFC0
ESCAPE FROM PLANET EARTH: Canavarlar, espriler ve animasyonun gücü..
http://www.youtube.com/watch?v=hxgYptNF7hc
STOKER: Koreli yönetmen Chan-Wook Park yönetiyor. Bir Oldboy etkisi yaratır mı, bilmiyorum. Nicole Kidman’lı kadrosuyla çok şey vaad eder gibi…
http://www.youtube.com/watch?v=JNpDG4WR_74
THE ABCs of DEATH: Bu sefer bir korku kolajı geliyor.
http://www.youtube.com/watch?v=BqKeFZU0g0w
OZ: THE GREAT AND POWERFULL: ABD aslında Sam Amca kadar Oz diyarıdır da… Sam Raimi’nin elinden çıkma bir Oz heyecanlandırıcı bir düşünce…
http://www.youtube.com/watch?v=_1NGnVLDPog
THE CROODS: Tarih öncesinde geçen bir DreamWorks animasyonu…
http://www.youtube.com/watch?v=fzA2q-aiZYU
OBLIVION:Tom Cruise ve bilim kurgu…
http://www.youtube.com/watch?v=OpazwrV2YA0
IRON MAN 3: Demir Adam çizgi romanda kazanamadığı başarıyı sinemada sürdürmeye devam ediyor.
http://www.youtube.com/watch?v=1mKwAYaAZNg
THE GREAT GATSBY: Di Caprio ve Baz Luhrmann bir aradalar… Eser Amerika’nın en önemli romanlarından biri… Bakalım film ne kadar muhteşem?
http://www.youtube.com/watch?v=KV6Bkz9qXwA
STAR TREK INTO DARKNESS: J. J. Abrams dizi işindeki iniş çıkışlarına rağmen sinemada emin adımlarla ilerlemeyi sürdürüyor. İlki iyiydi ikincisi de iyi olacaktır eminim.
http://www.youtube.com/watch?v=cvEce6sz2xM
EPIC: Miyazaki’yi çağrıştırdığı söylenen bir ABD animasyonu… Kadro Ice Age ve Rio’dan tanıdık isimlerden oluşunca neden olmasın ki diyor insan içinden?
http://www.youtube.com/watch?v=-xu3JLXfuwQ
AFTER EARTH: Shyamalan’ın her filmini ısrarla (tüm hayalkırıklıklarına rağmen) izlemeye devam edeceğimi belirtmek isterim.
http://www.youtube.com/watch?v=e2qdvELqskc
MAN OF STEEL: Superman uçar gider…
http://www.youtube.com/watch?v=KVu3gS7iJu4
WORLD WAR Z: Brad Pitt bir zombie filminde rol almışsa seyretmekten başka bir şansımız yok sanırım.
http://www.youtube.com/watch?v=HcwTxRuq-uk
KICK ASS 2: Çok başarılı bir çizgi romanın çok başarılı uyarlamasından sonra elbette ikincisi de izlenir.
http://www.youtube.com/watch?v=uls0VHm7LjA
THE LONE LONGER: Johnny Depp bir westernde…
http://www.youtube.com/watch?v=LEHHDTkEtyU
PACIFIC RIM: Guillermo del Toro yönetmen koltuğunda, Idris Elba Başrolde…
http://www.youtube.com/watch?v=2vKz7WnU83E
THE CONJURING: James Wan’ın korku filmi oldukça iyi görünüyor.
http://www.youtube.com/watch?v=0SQI16dCs58
THE WOLVERINE: Demir Pençeli X- Men üyesi tekrar beyazperdede buluyor kendini…
http://www.youtube.com/watch?v=ULKCX2Z26_A
THE SMURFS 2: Şirinler bir kez daha sinema salonlarını mavi dünyalarının ışığıyla dolduracaklar..
http://www.youtube.com/watch?v=vBWycuhsfq0
ELYSIUM: Matt Damon bir bilim kurgu ile karşımızda…
http://www.youtube.com/watch?v=ogm8AjJTpUY
2 GUNS: İzlandalı yönetmen Baltasar Kormakur başrollerinde Denzel Washington ve Mark Wahlberg olan bir aksiyon filmiyle karşımıza çıkıyor. 101 Reykjavik’den 2 Guns’a evrilen Kormakur filmografisine bir bakış önemli veriler elde etmemizi sağlayabilir. Acaba İzlanda’dan ne kadarını getirebildi Kormakur?
INSIDIOUS 2: İlk filmi beğenenlere tavsiye olunur.
http://www.youtube.com/watch?v=ytoACyikGvo
RIDDICK: Vin Diesel tekrar Riddick olamktan vazgeçmedikçe biz de izlemekten vazgeçmeyeceğiz.
http://www.youtube.com/watch?v=cQ5GjRu_uMY
RUSH: Ron Howard bir spor filmiyle geri dönüyor. Daniel Brühl başrolde yer alıyor.
http://www.youtube.com/watch?v=0peowCAPGeQ
SIN CITY A DAME TO KILL FOR: Frank Miller Roberto Rodriguez işbirliği devam ediyor.
http://www.youtube.com/watch?v=UCPTWa-eP-8
OLDBOY: Dikkat Spike Lee!!!
http://www.youtube.com/watch?v=ONFoLHnG6Xs
CAPTAIN PHILLIPS: Tom Hanks’in başrolünde yer aldığı film enteresan olabilir.
MALAVITA: Luc Besson, Robert de Niro, Tommy Lee Jones ve Michelle Pfeiffer aynı filmdeyse, biz onu izlemeliyiz diye düşünüyorum.
ENDER’S GAME: Bir fantastik kitap uyarlaması daha… Shannara ve Zaman Çarkı’nı da sinemada izlemek istiyoruz ey yapımcılar…
http://www.youtube.com/watch?v=gyE4pJVx88E
THOR THE DARK WORLD: Çekiç taşıyan Tanrı gene sinema salonlarını bir kez daha ziyaret edecek…
http://www.youtube.com/watch?v=soDCSvP626w
THE HUNGER GAMES:CATCHING FIRE Açlık oyunları kaldığı yerden yoluna devam ediyor.
HOBBIT: THE DESOLATION OF SMAUG: Smaug’a doğru yolculuk devam edecek.
http://www.youtube.com/watch?v=0MD8GOS2tQ4
JACK RYAN: Oyuncu – yönetmen Kenneth Branagh bir aksiyonla karşımızda…
DJANGO UNCHAINED: Bu konuda daha detaylı bir yazıya buradan bakabilirsiniz.
http://www.bakiniz.com/django-unchainedi-beklerken/
http://www.youtube.com/watch?v=A37n0zAd1DM
THE ZERO THEOREM: Terry Gilliam faktörü her daim sizi şaşırtmaya devam edecektir. İhmal etmeyin.
MACHETE KILLERS: Roberto Rodriguez ve Machete kaldıkları yerden eğlenmeye devam ediyorlar.
http://www.youtube.com/watch?v=-H2ZQF9bJPs
THE LOOK OF LIVE: Winterbottom’dan yeni bir şaşkınlık vesilesi…
WARA NO TATE: Takashi Miike’den yeni bir film, buralara gelir diye ummaktan başka çaremiz yok.
PORCO ROSSO 2: Hayao Miyazaki 1992 yapımı animasyonun ikincisi ile vizyonda olacak..
KAGUYAHİME NO MONOGATARİ: Isao Takahata’nın yönettiği Studio Ghibli animasyonu. Takahata’yı Hotaru Na Haka (Grave of the Fireflies) adlı şaheserinden hatırlayabilirsiniz.
6 Ocak 2013 Pazar
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)