Walter Benjamin "Son Bakışta Aşk'ta" bir rivayeti dile getirir. "Bir halk inanışına göre rüyaların aç karnına yorumlanması gerekir." Bu yazının da aç karnına okunmasında fayda görüyorum sevgili okur.
"Bir mutluluk kapısı kapandığında diğeri açılır. Ancak, biz kapanan kapıya o kadar uzun zaman bakarız ki bizim için açılmış yeni kapıyı görmeyiz." Helen Keller
Mutluluk... Hepimizin peşinden koştuğu rüya... Cenneti sevmemizin de, bu dünyadaki iki yüzlülüğümüzün sebebi de bu duygu... Mutlu olmak... Yaptığımız iyi ve kötü şeylerin hepsinin temelinde bu duygu yatar... Ya o an ya da sonrasında mutlu olmayı amaçlarız...
Aslında o kadar azdır ki mutlu anlar... Bu anların peşinden koştuğumuz o süreçlerin toplamına yaşamak diyoruz. Küçük bir çocuk gibiyiz çoğunlukla, kendisiyle kimsenin oynamadığını düşünen, o yüzden üzülen..
Halbuki;
"Bütün ağlamaların dinmesi gerek bir şiiri yazmak için
Çünkü duyguların dinlendiği yerde başlar şiir
Sevginin üşüdüğü yerde yazı, çocukluğun bittiği
Ve hep genç kaldığı yerde annelerin"
her daim karışır roller; "Kim padişah, kim korsan, kim çocuk".
ben her yazımda uykularında geziyorum rüyalarını görüyorum, ama biliyorum ki;
"Gözbebeklerimin içindeki karanlık ülke
Perili... ve hiç varılmayacak."
Yazarken bir şairin peşinden gidiyorum bazen, bu yazıda ayak izlerini takip ettiğim Tuğrul Tanyol... Onun dizeleri ile örtüşüyor içimdeki kelimeler... Onun dediği gibi "daha yola çıkmadan bulur bizi ayak izlerimiz"... Çünkü "gitmek, çoğu zaman gitmemektir"
Kapılar, yağmur ve etrafımızı saran tüm imgeler... Sığındığımız, arkamızda bıraktığımız, uzaklara birlikte götürdüğümüz tüm metaforlar... Kapadığımız kapılar, aslında açılsın diye beklediklerimiz, hafifçe örttüğümüz kilidin tam oturmadığı, anahtarını kaybettiklerimiz, kapamayı beceremediklerimiz... Kapının varlığı sonsuza dek açılmayacağını bilsen de, seni rahatlatır... En azından arada sırada çalabilirsin o kapıyı..
"Gün soldu, eteklerinde kızıl pırıltılarla damlarken su
Bir at kişnemesi, yağız gül kokusu
Vardığımda yoktu bütün kapılar.
Ben yitik zamanın altında kaldım
Silindi kapılar ben dışarda kaldım
Bu soğuk, bu kimsesiz karanlıkta
Yalnızım, ellerimden başka yok fenerim."
Ama bir kapıyla başlamadı bu yazı ve öncekiler, yağmurdu her şeyi başlatan, o yüzden fırtına bırakmayacak seni;
"Yağmuru ilk tutuşumdu
öyle sersemdim
baksam
tüm denizler üstüme dökülecekti"
ve ikimizde biliyoruz, en az Yahya Kemal kadar eminiz bundan;
"Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan
Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece..."
eklemeden geçemeyeceğim " if one door closes and another door opens, your house is probably haunted" :D
YanıtlaSilnot: yazıyı aç okudum.
:)))
YanıtlaSilayaklarını soğuk suya değdiriyor
suyun içinden kendisine bakan kendisini seviyor
hızla koştuğu kayalıklardan
bir martı uçuyor
içine doğan yoldan bir atlı ona yaklaşıyor
atın soluğunu yanaklarında duyuyor
yanaklarından göğüs uçlarına düşen bir ter damlasında
atın koştuğu bütün kıtalardaki nal izlerini görüyor
ve karnının gerilen derisinde
bitmek tükenmek bilmeyen tamtamların uğultusunu
ayaklarının değdiği soğuk sulardan
bir sevgi halkası yaratıp ötelere fırlatıyor
ve o halkalara yakalanan erkeklerin
gözlerini kör eden ışıktan bir ejder şekilleniyor
beklemek için o tutsak ruhları
o tutsak ruhların ormanında
kaç ağaç kurtuluş olabilirdi?
dalların keskin uçlarında
kurusun diye güneşe doğru kalpler
ve serçelerin dik gagalarıyla
oyup çıkardıkları boşluklarda
olmayan gözleriyle geçmişe bakan nice adam
şimdi ihanet perisinin soğuk sarayını bekliyor
o ayaklarına bir değip bir değmeyen sularla oynuyor
o suyun dağılan berraklığındaki gülüşüne bakıyor
kış yaraların üstüne buzdan saraylar dikiyor
ve yara buzun içinde sonsuza dek kanıyor,
ihanet perisinin soğuk sarayında
kadın adını buluyor
ve erkek taşa dönüşüyor
Tuğrul Tanyol